Anlık şeyler bizi hep
daha fazla cezbeder. Balık tutmayı sevişimiz de belki bundan. Halde en
kalitelisi dizili “derya kuzularını” bırakıp bilmem kaç milyon metre küp suyun
içinde bir solucanla ufak tefek bir şey yakalayışımızı anlata anlata
bitiremeyiz. Denize file atıp olasılığı yükseltmek de yanlış gelir, oltanın
başında saatler boyu bir titreşim bekleriz…
Yıllar sonra yolda
karşılaşırsak, sevdiğimiz birisiyle mesela, onunla sözleşip çay içtiğimizden
kat be kat mutlu oluruz. Sinemada ön sıramızda oturan karşı komşumuzsa eğer,
adını bilmesek dahi selam vermeye ihtiyaç duyarız yüzümüzde istemsiz bir
gülümseme ile.
Bahsettiğim şey, fevkalade
bir yemek sonrası garsona sipariş vererek istediğimiz ve “altın tepsi” üstünde
gelen çaydan, henüz masa toplanmadan ve istediğimiz sorulmadan gelen,
genellikle acımış ve kenarındaki şeker ıslanmış “ikaramımızdır” sıfatı taşıyan
çay kadar lezzet alamayışımızın ta kendisi. Var mı mantıklı bir nedeni?
Biraz rahatlamak
istediğimizde, daha küçüğe kaçışımızın, lüks olandan uzaklaşmamızın sebebi ne ola ki?
Tavuk döner ayran mı istediğimiz, yoksa döneri kesen “ustanın” bize laf atıp
“senin bölüm neydi kardeş” demesi mi? Çok yıldızlı restoranlarda asla olamayacağı
gibi…
Aynı şiiri aynı anda
mırıldanmaya başladığımız, aynı hareketleri çoğu zaman aynı zamanda yaptığımız
insanları daha yakın buluruz kendimize.”Yok artık, bu kadar da
olmaz”larımız bizi birbirimize bağlar; tüm
aksiliklere inat, hayret içeren gülümsemelerimizle…
MP3 listene art arda
koysan dahi, radyoda çıktığında “o şarkı”, aynı oranda zevk alamıyor musun sen
de? “Sıradaki şarkı tüm radyo çalışanlarına gelsin”i anlamsız bulsan da o
şarkıyı merak edip frekanstan ayrılamayanlardansın değil mi?
Yahut onlarca kere
izlediğin filmi televizyonda görünce “zap”lamayı kesiyor musun? Dostum, tesadüfîliği
filan değil; sen de benim gibi samimiyeti seviyorsun…
Çünkü simültane
gelişen şeylerde samimiyet vardır. Önceden planlanmamış, söylenişi yahut
davranış biçimi kurgulanmamış her şey samimidir. Kötü şeyler hissettirse dahi
samimidir bir tokat ayna karşısında defalarca denenmiş bir gülümsemeden.
Anlık
gelişir samimiyet “önceden”lik ile aynı yerde asla bulunamaz.
Neden zannediyorsun
profesyonel makinelerle çekilen kimlik fotoğrafını beğenmezken, 3 megapiksellik
kameradaki “haberin yokken” çekilen profil fotoğrafından vazgeçemeyişini.
Sahi,
tuttuğun o balık da daha lezzetliydi değil mi?
Planlamaya çalışma
her şeyi. Vesikalık fotoğrafından vazgeç artık, anlık gelişmeler “profil
fotoğrafın” olacak belki?
Hazır ol! Ve sürekli gülümse...
Çünkü hayat o fotoğrafı her daim çekebilir! Ve yaşam her
zaman kötü çıktın diye bir şans verecek kadar da merhametli olmayabilir!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder