23 Ağustos 2013 Cuma

Carpe Diem Daha Ne Diem



 Sonun nerede olduğu kavramı gayet açıkken, “sona yaklaşmak” kavramı altında, girdiğimiz sıkıntılar yeterince bunaltıcı. Çünkü bizatihi kavramın kendisi bulanık ve üstünde yaşadığımız bu gezegende bulanık olan her şey can sıkar.
 Zevk aldığımız bir bilgisayar oyununun, bayıla bayıla yediğimiz bir tatlının, ya da arkadaşlarla sohbet ve muhabbet içinde geçen bir çay toplantısının sonuna yaklaşma psikolojisi insanı gerçekten rahatsız ediyor. Açıklanamaz bir sıkıntı ve ağırlık insanın üstüne çöküveriyor.
 Ancak zamanın sonuna geldiğimizi düşünmeye başladığımız noktadan itibaren daha da zorlaşıyor düşünceler ve eylemler. Çünkü hiçbir zaman bizim hesapladığımız gibi dönmüyor hayat filminin makarası. Adam çıkıyor “Yaş otuz beş yolun yarısı eder” diyor ve on bir sene yaşıyor. Yirmi dört bahar daha az görüyor kendi hesabınca. Bu örnekler üzerinden kafamızı kuma gömmekten ziyade çok fazla “fütürist” olmamaktan bahsediyorum.
 Henüz bardağın üçte ikisi bitmişken suya kanmayacağını düşünerek içtiğimiz o kalan sudan zevk almamız ne derece mümkün?
 Örneğin tatilde. Uzun soluklu yaz tatilleri de değil. İki gün olan haftalık tatilin birinci günü akşamında başlayan ve diş ağrısı gibi bütün gün insanı rahatsız eden o his… Pazar gününü Cumartesi’den farklı kılıp bizi pazartesi sendromuna sokan o şey ne? Bilmiyorum fakat her neyse ne pahasına olursa olsun “atalım” onu gitsin.
 Bu durumdan kurtulmak için yapılması gerekenin yarısında olduğunuz bir yemekte “olsun ardından tatlı gelecek”, ya da “haftaya da cumartesi var” demekten çok öte olduğunu anlatmak istiyorum. Yemeğin o kalan yarısının tadını çıkarmak; Pazar gününü doyasıya yaşamak bahsettiğim.
 Vurgulamak istediğim şey anı yaşamak.
 Ya da daha havalı olsun diye Latincesini söylemek gerekirse Carpe Diem. Çünkü, her daim “çok  ileri görüşlü” olmak zorunda değiliz hiçbirimiz.
 “Yarın ölecekmiş gibi ibadet, hiç ölmeyecekmiş gibi gayret” denge ne de güzel kurulmuş keşke uyabilsek.
 Yemeği yerken tatlıya kaçmasa aklımız. Tatlıda çayı düşünmesek... Pazar gününü de en az cumartesi kadar sevebilsek.  
 Pazartesiye inat Pazar günü ile barışabilsek…Her şey çok daha lezzetli ve keyifli olacak.
 Emin olun denemeye değer!

2 yorum:

  1. Kesinlikle değer... Her şeyin kendine özgülüğünün farkına varmak ve tadını çıkarmak, hayat daha keyifli olur :) Teşekkürler...

    YanıtlaSil