Sonun nerede olduğu
kavramı gayet açıkken, “sona yaklaşmak” kavramı altında, girdiğimiz sıkıntılar
yeterince bunaltıcı. Çünkü bizatihi kavramın kendisi bulanık ve üstünde
yaşadığımız bu gezegende bulanık olan her şey can sıkar.
Zevk aldığımız bir
bilgisayar oyununun, bayıla bayıla yediğimiz bir tatlının, ya da arkadaşlarla
sohbet ve muhabbet içinde geçen bir çay toplantısının sonuna yaklaşma
psikolojisi insanı gerçekten rahatsız ediyor. Açıklanamaz bir sıkıntı ve
ağırlık insanın üstüne çöküveriyor.
Ancak zamanın sonuna
geldiğimizi düşünmeye başladığımız noktadan itibaren daha da zorlaşıyor
düşünceler ve eylemler. Çünkü hiçbir zaman bizim hesapladığımız gibi dönmüyor
hayat filminin makarası. Adam çıkıyor “Yaş otuz beş yolun yarısı eder” diyor ve
on bir sene yaşıyor. Yirmi dört bahar daha az görüyor kendi hesabınca. Bu
örnekler üzerinden kafamızı kuma gömmekten ziyade çok fazla “fütürist”
olmamaktan bahsediyorum.
Henüz bardağın üçte
ikisi bitmişken suya kanmayacağını düşünerek içtiğimiz o kalan sudan zevk almamız
ne derece mümkün?
Örneğin tatilde. Uzun
soluklu yaz tatilleri de değil. İki gün olan haftalık tatilin birinci günü
akşamında başlayan ve diş ağrısı gibi bütün gün insanı rahatsız eden o his…
Pazar gününü Cumartesi’den farklı kılıp bizi pazartesi sendromuna sokan o şey
ne? Bilmiyorum fakat her neyse ne pahasına olursa olsun “atalım” onu gitsin.
Bu durumdan kurtulmak
için yapılması gerekenin yarısında olduğunuz bir yemekte “olsun ardından tatlı
gelecek”, ya da “haftaya da cumartesi var” demekten çok öte olduğunu anlatmak
istiyorum. Yemeğin o kalan yarısının tadını çıkarmak; Pazar gününü doyasıya
yaşamak bahsettiğim.
Vurgulamak istediğim
şey anı yaşamak.
Ya da daha havalı
olsun diye Latincesini söylemek gerekirse Carpe Diem. Çünkü, her daim “çok ileri görüşlü” olmak zorunda değiliz
hiçbirimiz.
“Yarın ölecekmiş gibi
ibadet, hiç ölmeyecekmiş gibi gayret” denge ne de güzel kurulmuş keşke
uyabilsek.
Yemeği yerken tatlıya
kaçmasa aklımız. Tatlıda çayı düşünmesek... Pazar gününü de en az cumartesi
kadar sevebilsek.
Pazartesiye inat
Pazar günü ile barışabilsek…Her şey çok daha lezzetli ve keyifli olacak.
Emin olun denemeye
değer!