16 Şubat 2015 Pazartesi

Çift Düğümlü Urgan

” Ayakkabılarımı çıkarayım da sedye kirlenmesin”, “Oğlum yüzme bilmez ki, su bastıysa ne yapmıştır”, “Kızımın canı çok yanmıştır, keşke kurşunla öldürselerdi.” Yüreğimin derinlerinde bir yerlere dokunan bu cümleleri söyleyen insanlar ile Özgecan’a önce tecavüz etmeye çalışan sonra öldüren ve babasıyla birlikte “yakan” adi herif aynı memlekette yaşıyordu. Babasıyla? Babam ilkokulda bir Cuma günü kargaşasında çantama arkadaşımın kalemi karıştı diye hafta sonu boyunca benimle konuşmamıştı. “Dikkatli olsana ya evlerindeki tek kalem oysa ve sırf bu yüzden pazartesiye kadar yapması gerekenlerden mahrum kalırsa” diye de kızmıştı. Baba olmak oğlunuzun her  zaman yanında olmak değildir.
 O adi katil bu yürek sızlatan cümlelerden birisini söyleyen ile aynı cinsiyettendi, diğeri ile hemşeri, bir başkasıyla ise aynı takımı tutuyordu. Belki acı çeken bu insanlar ile aynı siyasi partiye oy vermiş, aynı marketten de alışveriş yapmıştı. Aynı sanatçının şarkılarını dinliyordu belki öldürdüğü masumla. Onu farklı kılanın aramızdaki farklılıklar yahut benzerliklerle hiç bir ilgisinin olmadığını anladığımız zaman, işte o gün güneş bir başka doğacak bu ülkeye.
Mesele iyi insan ve kötü insan meselesi ve her zaman da böyle oldu! Özgecan kardeşimi öldürürken yaptıklarını anlattıklarında bir şey oturdu tam göğsümün ortasına. Dolmuşta, otobüste kulaklığından dışarıya ses gelip etrafı rahatsız ediyor mu diye kontrol eden insanlar, karanlık bir sokakta bir bayanın arkasından sırf tedirgin olmasın diye yürümemeye özen gösteren adamlar, kendiyle aynı yaşta dahi olsa ayakta kalmasın diye “ben zaten burada ineceğim sen geç otur.” diyen erkekler varken bu memlekette o adi tam bir nasipsizmiş. Öyle bir nasipsizlik ki, insanlıktan bile bir zerre alamamış payına düşeni. 

 Düşündüm, ne tür bir ceza su serper iyi insanların yüreğine. Nasıl bir ceza sonrası bir dolmuşta kendimi suçlu hissetmeden giderim erkek olarak, annemin yüzüne nasıl bakarım diye. Okudum, yazılan hemen her şeyi bütün istekleri bütün talepleri, dinledim ve kendimi yerine koydum Özgecan’ın annesinin.  Anlayabilir miyim? Belki yakınından dahi geçemem ama şöyle bir fikir oluştu zihnimde. Bahsedilen işkenceli ve her uzvunun kesilip başka yerine dikildiği cezalar dahi içimizde ki ateşi söndürmez, bu bir gerçek.  Ama iyi insan demek, mazlum insan demek yapabilecek gücü varken dahi yapmayan demek bence. Bizi ehlîleştiren ve fark yaratıp iyi insan yapan da bu işte.  Bununla beraber iyi insanların hakkı ne mi? Okurken bile insanlığından şüphe ettiğimiz bu adinin idamını görmek. Gazete manşetlerinden değil ulusal kanallardan canlı yayınlanan, aklı eren herkesin izleyebileceği ve altında “kötü insan cezasını buluyor “yazan bir temayla. İğne ya da elektrikli sandalye ile de değil. Çift düğüm atılmış bir urganla. Toplumsal vicdanı biraz olsun rahatlatacak, gözyaşlarını durdurmasa da silecek olan; adi herifin canını alırken iyi insanları biraz olsun birbirine bağlayabilecek bence o urgan. Hak olan idam devlet eliyle ne zaman gerçekleşir, o zaman acı biraz diner, vicdanımız biraz rahatlar ve annelerimizin yüzüne daha rahat bakabiliriz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder