” Ayakkabılarımı çıkarayım da sedye kirlenmesin”, “Oğlum
yüzme bilmez ki, su bastıysa ne yapmıştır”, “Kızımın canı çok yanmıştır, keşke
kurşunla öldürselerdi.” Yüreğimin derinlerinde bir yerlere dokunan bu cümleleri
söyleyen insanlar ile Özgecan’a önce tecavüz etmeye çalışan sonra öldüren ve
babasıyla birlikte “yakan” adi herif aynı memlekette yaşıyordu. Babasıyla?
Babam ilkokulda bir Cuma günü kargaşasında çantama arkadaşımın kalemi karıştı
diye hafta sonu boyunca benimle konuşmamıştı. “Dikkatli olsana ya evlerindeki
tek kalem oysa ve sırf bu yüzden pazartesiye kadar yapması gerekenlerden mahrum
kalırsa” diye de kızmıştı. Baba olmak oğlunuzun her zaman yanında olmak
değildir.
O adi katil bu
yürek sızlatan cümlelerden birisini söyleyen ile aynı cinsiyettendi, diğeri ile
hemşeri, bir başkasıyla ise aynı takımı tutuyordu. Belki acı çeken bu insanlar
ile aynı siyasi partiye oy vermiş, aynı marketten de alışveriş yapmıştı. Aynı
sanatçının şarkılarını dinliyordu belki öldürdüğü masumla. Onu farklı kılanın
aramızdaki farklılıklar yahut benzerliklerle hiç bir ilgisinin olmadığını
anladığımız zaman, işte o gün güneş bir başka doğacak bu ülkeye.
Mesele iyi insan ve kötü insan meselesi ve her zaman
da böyle oldu! Özgecan kardeşimi öldürürken yaptıklarını anlattıklarında bir
şey oturdu tam göğsümün ortasına. Dolmuşta, otobüste kulaklığından dışarıya ses
gelip etrafı rahatsız ediyor mu diye kontrol eden insanlar, karanlık bir
sokakta bir bayanın arkasından sırf tedirgin olmasın diye yürümemeye özen
gösteren adamlar, kendiyle aynı yaşta dahi olsa ayakta kalmasın diye “ben zaten
burada ineceğim sen geç otur.” diyen erkekler varken bu memlekette o adi tam
bir nasipsizmiş. Öyle bir nasipsizlik ki, insanlıktan bile bir zerre alamamış
payına düşeni.
Düşündüm, ne
tür bir ceza su serper iyi insanların yüreğine. Nasıl bir ceza sonrası bir
dolmuşta kendimi suçlu hissetmeden giderim erkek olarak, annemin yüzüne nasıl
bakarım diye. Okudum, yazılan hemen her şeyi bütün istekleri bütün talepleri,
dinledim ve kendimi yerine koydum Özgecan’ın annesinin. Anlayabilir miyim? Belki yakınından dahi
geçemem ama şöyle bir fikir oluştu zihnimde. Bahsedilen işkenceli ve her
uzvunun kesilip başka yerine dikildiği cezalar dahi içimizde ki ateşi
söndürmez, bu bir gerçek. Ama iyi insan demek,
mazlum insan demek yapabilecek gücü varken dahi yapmayan demek bence. Bizi ehlîleştiren
ve fark yaratıp iyi insan yapan da bu işte. Bununla beraber iyi insanların hakkı ne mi?
Okurken bile insanlığından şüphe ettiğimiz bu adinin idamını görmek. Gazete
manşetlerinden değil ulusal kanallardan canlı yayınlanan, aklı eren herkesin
izleyebileceği ve altında “kötü insan cezasını buluyor “yazan bir temayla. İğne
ya da elektrikli sandalye ile de değil. Çift düğüm atılmış bir urganla. Toplumsal
vicdanı biraz olsun rahatlatacak, gözyaşlarını durdurmasa da silecek olan; adi
herifin canını alırken iyi insanları biraz olsun birbirine bağlayabilecek bence
o urgan. Hak olan idam devlet eliyle ne zaman gerçekleşir, o zaman acı biraz
diner, vicdanımız biraz rahatlar ve annelerimizin yüzüne daha rahat
bakabiliriz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder