3 ay, 90 gün, 30.000 kilometre katedilen mesafe, 6.000
fotoğraf, 14 ülke, 30 şehir, onlarca yeni insan, yüzlerce sıkıntı, binlerce
anı…
Uyuma eylemini açıkhavada icra etiğimiz “dışarıda geçirilen” 15 gün. Onlarca tren bileti, otobüs
yolculukları, uçak seyahtleri, otostoplar, özel arabalar, taksiciler, “kaçak”
yapılan seyahatler, sivil polisler…
Açık wi-fi bulunca ki
o gülümseme dinlenmek ve tuvalet ihtiyaçları için bir şey almadan oturulan
Starbucks’lar, rastlaşılan Türkler ile memleket özlemi gidermece, peynir ve
ekmeğin tadı bile değişikken anne yemeklerini özlemece…
Çeşmelerden doldurulan termoslar, sıcaklayınca kafa
yıkanılan çeşmeler, değişik saç modelleri, iftar ve sahuru üstüste 3 gün aynı
ülkede yapamama sorunsalı…
Tek kelime ile harikaydı.
Ülke ülke şehir şehir detaylı bir yazı yazarak haddim
olmayarak bir “kitapçık” hazırlamak istemedim. Bunun yerine daha çok genel bir
değerlendirmenin efektif olacağı görüşündeyim.
Batı hayranlığı filan değil aksine, dünyanın neresi olursa
olsun bilmediği sokaklarda kaybolup kaybolup yolunu bulmak harikaydı.
Bir daha ömrüm boyunca böyle bir fırsatım olmayacağını
bildiğim için harikaydı.
Planlamadan çıkın ve kaybolun!
Hiçbir otel size eifelin altında uyuma imkanı sunmaz. Tamam
biraz soğuk ama lükse bakar mısnız?
Basel’de Türk abilerimizin eylemine denk gelişimiz, Oslo’da
şifalık tek bir Türk bile bulamadığımız, Camp Nou’da birbirini hiç tanımyan 3
Beşiktaş’lı olarak Siyah Beyaz Çektiğimiz için harikaydı.
Bratislava’da dondurma yediğimiz caddesinin en merkezi yer
olduğunu öğrenmemiz hayal kırıklığı yarattığı için harikaydı ve Roma’da Cuma
vakti klima altında bir camide yatabildiğimiz için harikaydı.
1 Haziran’da Berlin’de üşüdük mesela, Norveç’te Temmuz
ayında hava kararmıyormuş gördük, Brüksel aslında Afyon Emirdağ’ın bir beldesi
olmaya adaymış.
Sırbistan’ın yolları lastik patlatmamıza “vesile” olacak
kadar berbat; Bulgaristan ise “komşi, komşi” sempatikliği ile “hediye”
isteyecek kadar bize yakınmış.
Ne Floransa anlatıldığı kadar şiirsel, ne de Pisa kulesi
zannettiğimiz kadar “düz” müş.
Bologna’da dünyanın en iyi dondurması varmış mesala, Roma
dondurmasına inat, Trieste’de de İtalya’nın en iyi pizzası. Venedik zaten artık
sokak sokak bizden sorulur. Ljlubliana’da Türk kültürü yaygın, baklava börek ve
dahası…
Dönüşü ise geze geze kara yolu ile yapmanızı öneririm. Eğer kara yolculuğu ile ilgili büyük sıkıntılarınız yoksa, çok daha keyifli ve ufuk
açıcı.
Yemek içmek çok problem mi diye sorarsanız maksat karın doyurmaksa kesinlikle değil. Ulaşım ise öylesine basit ki kaybolmak imkansız. İnsanlar sıcakkanlı ve yardımcı olmaya çalışıyor. Genel kanının aksine herkes ingilizce bilmiyor ama herkes yardımcı olmaya çalışıyor. İstanbul haricinde bilinen diğer bölge ise Kapadokya. İnsanlar süper zeka değil, sürekli içmiyorlar, tertemiz değiller ama kokmuyorlar da hoşgörü abidesi değiller ama sürekli kavgada etmiyorlar. Bir çubuk krakerle doymuyorlar ama dünyayı da yemiyorlar. Yerde para bulunca alıyorlar ama cüzdan da çalmıyorlar. Anlayacağınız sadece insanlar. Aynı bizim gibi...
Ömrümün en güzel 3 ayını geçirdim. Uzun lafın kısası olarak
şunu söyleyeyim; ismini duyunca kafamızda bir şeyler canlanan o şehirler ne
anlatıldığı kadar mükemmel ve şiirsel, ne de görülmeye değer olamayacak kadar
kötü.
Asıl mesele sizde bitiyor. Asıl mesele anı biriktirmek. 30
yıl sonra geriye yaşlı gözlerle baktığında ufak bir gülümseme oluşturabilmek.
Ve fotoğraflara baktığında, iyi ki demek…
Tek başıma yapabileceğim şey sadece evden oturmakken
sıkıntıyı birlikte çekerek “”tarihi” gezmemize daha çok vesile olan tarihçi
kardeşim ve artık daha çok kardeşim Cihan Turan’a da burdan çok teşekkürler.
Mermerde yatarken bile mermerin daha yumuşak yerine yatmamı sağlayan hiç değilse bunu arzu eden bir arkadaşım değil kardeşim var =)
Birlikte ayakkabı eskittiğiniz insanlar iyi ki var…
Binlerce fotoğraf içerisinden bana göre en güzellerini ayırarak
Facebook profilimden paylaşıyorum link de burada Albüm açık herkes bakabilir.
Son söz olarak da, dünya sadece bizim penceremizden ibaret değil; onlarca
farklı kültür ve onun misli misli de yaşam tarzları var. Kitaplardan
okuduğunuzu, insanlardan dinlediğinizi boşverin. Gidin ve görün emin olun ki
yemeği yemek onu dinlemek yahut okumak ya da resmine bakmaktan çok daha
keyifli. ve bir şehri hiç beğenmediğinizi söylemek onu bir kitaptan okuyup hayran kalmanızdan çok daha tatmin edici.
Kalın sağlıcakla… =)
Açamayanlar için fotoğraflar: https://www.facebook.com/cihad81/media_set?set=a.10152593697469089.1073741829.725904088&type=3
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder