Herkese merhaba; misakı milli
sınırlarını dahi geçerek yurtdışına ilk gezimi yaptım. 5 günlük gezi boyunca;
Bologna ve Venedik şehirlerinde bulunduk. Sabiha Gökçen'den kalkan uçağımız, Bologna
havalimanına indi gayet heyecanlıydık. Hemen şehir merkezine geçmek üzere bir
taksiye atladık ve taksi 5 kilometrelik mesafeyi 15 € gibi bir fiyata geldikten
sonra şunu anladık ki İtalyan taksiciler el sıkışmaktan pek haz etmiyor.
Ardından şehrin sokaklarında
kaybolmaya başladık. İnsanın yaşarken yapması gereken bir şey olduğunu
söyleyebilirim insan dilini ve insanını bilmediği bir şehrin sokaklarında
kaybolmalı. Harika şeyler keşfediyorsunuz. Mesela dünyada şuana kadar yediğimiz
en iyi çileği ve ricotto yani bir tür peynirli dondurmayı yedik. Suya para
vermemenizi onun yerine bulduğunuz bütün çeşmelerden su içmenizi tavsiye
ederim, bizdekinin aksine belediyeler fıskiye değil hayrat yapıyor ve hepsinden
içilebilir su akıyor. Meşhur meydanları gezdikten sonra Venedik'e geçmek üzere
trene atladık ve takriben 2 saatlik bir yolculuk sonrası ulaştığımız şehirde
bizi arkadaşımız karşıladı ve şehrin büyüleyici manzarasından sıyrılıp dar ve
bir o kadar da tarihi sokaklarda gezdik. Türkiyeli bir ustanın yaptığı ve İtalya’da
nam salmış ve İtalya’nın en iyi pizzasını yedik pide değil pizza, usta ise
Antepli bir abimiz ve 5 dil biliyor.:) ve kahveler... bir harika o kadar ki
Venedik gibi bir şehirde starbucks yok çünkü ihtiyaç yok kokusu ve sertliği
harika kahveleri mevcut. 5 günde neredeyse 10 cappucino 10 americano
içmişizdir. Aynı zaman da bu kahveler ucuz 1,5 2 € arası. Söz kahveden
açılmışken siz garsonla göz göze gelmeden asla bir isteğiniz var mı diye
sormuyorlar. 1 kahve ile 3 saat oturabilirsiniz. Kötü kötü bile bakmazlar; denedik:).
Evimiz lido da idi burası tarihi mekanların biraz dışında sessiz sakin tam bir
emeklilik hayatı yaşamı üzerine kurulan ve herkesin köpeğinin olduğu bölge ve
buraya vapur ile geçiliyor. Manzara harika ayrı mesele. Yolculuk sırasında
şehrin bütün güzelliklerini görüyorsunuz günde yaklaşık10-15 kilometre
yürüdüğümüz yolların yanında böyle geçmek harika hem bu pahalı olan gondolların
da yerini tutuyor.50€ olan gondollara talep sanıldığı kadar yok. Tek Tük
çiftler ve Japon turistler biniyor. bu bahsettiğim toplu taşıma aracı 7€. Ancak
şöyle bir durum var ki; hiç bir şekilde gişe yok ve kontrol de yok 7€ ya bilet
alırsanız alıyorsunuz; yoksa kimse size bir şey sormuyor, kötü kötü bile
bakmıyor aynı durum otobüslerde de geçerli biletsiz binmenin bir cezası mevcut
tabiki ama Osmanlı ile ticaret yaptıklarından beri bu cezadan yiyen yok. Şaka
bir yana şehirler arası trenlerde de aynı şey geçerli. İnsana güven 10
üzerinden 10 ; üstünden atlanacak bir turnike dahi yok. 24 saat hizmet veren
toplu taşıma araçları "god is everywhere" mottosunu taşıyor. Şehir
bir harika. Köprüleri, Osmanlının Venedik'te saraylara dahi kazınan ve resimlendirilen
Aziz hatıraları:) ve en önemlisi insanları. Bakın bu noktayı bir Avrupa
hayranlığı olarak almayın anca, İnsanlar, insanca yaşıyor. Medeniyet bizden
onlara gitmiş evet doğru; ama bir daha gelmemek üzere. Gösteriş meraklısı asla
değiller. Kaldırımların sadece eskiyen yerlerini tamir ediyorlar güzel ve
mütevazi giyiniyorlar. Neredeysse Türkiye’nin toplam turisti kadar turist çeken
bu şehirde bir kirlilikten bahsetmek mümkün değil. 5 günlük İtalya seyahatimiz
sırasında hiç bir korna sesi duymadık. Yaya geçitlerine gözünüzü kırpmadan
atlayabilirsiniz çünkü üstünlük sizde. Şehirlerde bisiklet ve motosiklet
yoğunluğu mevcut. Ve bunlar son model lüks araçlar değil. İnsanına gelince
oldukça samimi ve sıcak kanlı. Ekmek aldığım bakkal ile muhabbetimiz sonrası
yağmur yağdığı için bana şemsiye hediye etmesi, ortalama bir İtalya insanının
nasıl olduğunu gösterir sanırım. Venedik'te gezmenin uzun sürmesinin sebebi dar
sokaklarda kaybolmak, ancak yanımızda Mahmut kardeşimiz, ki kendisi 3 aydır
orada yaşıyor, olduğu için kendi semtiniz gibi kısa sürdü. Her şeyi elimizde
koymuş gibi bulduk. Bakmaya ve fotoğrafını çekmeye doyamadığımız o harika
evlerin içi yıkılıp baştan yapılırken dışına asla dokunulmuyormuş. Şehirlerde
saat kuleleri, çan kuleleri, ve kiliselerde daha yüksek hiç bir yapı yok.
"Siluet" yüzyıllardır aynı. Şehir çok pahalı değil, parayı Türkiye
deki kur ile çarpmaktan vazgeçtiğinizde aslında ucuz bile olduğunu
anlıyorsunuz. 5€ ya doyasıya yeyip ardından 1 € ya kahvenizi alabiliyorsunuz.
Ancak ekmek kültürüne sahipseniz aç kalmanız olası. Bizim 2 kişi için aldığımız
ekmeği insanlar 5-6 kişilik bir aile için üretiyor. Emin olun bizim fazla
yememizden kaynaklı değil.
Dediğim gibi gayet anlayışlı insanı
ve devlet memurları, size olduğunca yardım ediyor. Bildiği kadar İngilizcesi
ile yol tarifi alıyorsunuz ve İstanbul, merhaba diyor:). Yabancılık
çekmiyorsunuz. İşin güzel tarafı ise sokakta ve araçlarda "rahat
rahat" konuşabilirsiniz. Ama bir Türk çıkarsa yanınızdan sorumluluk kabul
etmiyorum:). Hediye ve gri dönüş için iki tavsyem olacak: Pek çok hediyelik eşya satan dükkan var ve
fiyatlar değişken; pazarlığa pek yanaşmıyorlar ama zaten fahiş bir fiyatta
mevcut değil. Bolca dükkâna girmekte fayda var Dönüş için tavsiyem ise
anadilini bilmediğiniz bir ülkedeki havaalanına biraz daha önceden gidin, ufak
sorunlar yaşamamak için. Böyle geziler sonrası en önemli anlaşılan ise, sınır
diye bir şey yok siz onları kafanızda çiziyorsunuz. Ve ne kadar kalın
çizerseniz yıkması geçmesi o kadar zor oluyor. Hadi 1 ay sonrasına ucuz bir
bilet alın, gidin ve bilmediğiniz sokaklarda kaybolun! Kaybolunacak çok yer,
tadılacak çok lezzet, ve muhabbet edilecek çok tanımadık insan var. Zaman ise
az. Haydi yeni sekmede uçak bileti bakmaya:)Gezinin fotoğraflarına Buradan ulaşabilirsiniz. Kalın sağlıcakla.
Arrivederci J