5 Şubat 2015 Perşembe

Saat Geç Oldu

 Mânâsızlıktan, amaçsızlıktan, tekrar tekrar yıkılan hayallerden, can sıkıntısı olarak adlandırdığımız büyük boşluğun içimize oturduğu, kaçacak bir yerin olmadığı denizsiz bir şehirden iyi geceler hepinize.  
 İdealist olmayı bırakalı daha çok uzun zaman olmadı bizim gibiler için. Şımaracak kimsesi olmayınca koca bir adam oluveriyormuş insan. Doğrudur.  Bir anda, gelen bir telefonla, söylenen bir elvedayla, ağrı kesicilerin tesir etmediği bir acıyla büyüyüveriyor ve hissetmeye başlıyor kişi; dünyanın saatte bilmem kaç kilometre hız ile dönüşünü. Duyuyor bütün atılan çığlıkları ve o çığlıklar ile kahkahaların dans etmesiyle oluşan ve “leş kokan” uğultuyu. Lüks bir arabanın makam koltuğunda gideceğini düşündüğü hayat yolunda, güzergâhından pek de emin olamadığı tıka basa dolu bir otobüse kaçak binmiş-aslında bindirilmiş- balık istifi ayakta giderken buluyor kendisini. Tek tesellisi iki ayaklı olması oluyor, dört ayaklı olsa üst üste bindirileceğini düşünerek. Bir yandan ne zaman yakalanıp dışarı atılacağım korkusu varken, bir yandan da küçük de olsa kalkacak bir yolcunun ısıttığı koltuğun görece rahatlık hayali filizleniyor içinde ama gerçek şu ki ayaktakilerden gözlerini kaçıran hiç kimse yumuşak yerlerinden bir an olsun ayrılmıyor.
 Rahatsız edici bir tempoda ilerlerken otobüs;  içeride de aynı derece tuhaf sessizlik var. Duyulan bir sessizlik. -Duyulur mu yahu sessizlik?- Anlatması zor da olsa insan onu bir kere algılayınca o sesten ebediyen kurtulamıyor. Sağır edici bu ses”sizlik” varken yolcular arasında, herkes buğulu camlardan dışarıyı gözleme derdinde. Acı gerçek şu ki dışarıda görülecek bir sokak lambası dahi yok . Kimse karanlığa bakan pencerelerden bir şey göremiyor ve kimse yaşlılara yer vermiyor. Tıpkı kimsenin soğuk kış akşamlarında, ayağına çorap giymediği gibi annesinin tembihlemesine rağmen…  Atlet de giymiyor hiç kimse içine oysaki şehir soğuk, hayat soğuk, insanlar soğuk… Her şey daha güzel olacaktı belki atletle, Atlet giymedik diye geldi başımıza belki de tüm bunlar. Ahh annem keşke dinleseydim sözünü…
İmdat kolunu çekebilsek otobüsün keşke, hem de  sebepsiz yere… Sebepsiz yere ilkyardım çekici ile camlara vursak korkutucu bir gülümseme eşliğinde… Son istasyona gelmeden” kaptan orta kapı!” diye bağırabilsek arkadan, kendinden emin ve cesur bir sesle, cesurca delirebilsek; hala vakit varken..!


Heyhat! Delirmek bile çok görülmüş bize…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder